Ünlü Teknik Direktör Yılmaz VURAL Vakıflar Ortaokulu öğrencileri ile söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşide Yılmaz VURAL öğrencilere spor konularında bir çok değerlendirmelerde bulundu. Öğrencilerin sormuş olduğu sorulara içtenlikle cevaplayan Yılmaz VURAL'a söyleşi sonunda Okul Müdür İrfan KILIÇTAŞ çiçek takdiminde bulundu.
Ülk olarak, depremlerden edindiğimiz tecrübeler doğrultusunda afetten sonra yapılan ve çok daha büyük harcama gerektiren iyileştirme yahut yeniden yapım çalışmaları yerine; afet gerçekleşmeden önce muhtemel can ve mal kayıplarını en aza indirebilecek bir strateji benimsenmiştir. 1999 Marmara Depremi ile başlayan, deprem öncesi hazırlık çalışmaları 2011 Van-Erciş depremi ile önemini artırmış ve çalışmalar hız kazanmıştır.
13,9 milyon nüfusu ile dünyanın sayılı büyükşehirleri arasına giren İstanbul, aynı zamanda ülkemizin ticaret ve finans merkezidir. I. dereceden deprem kuşağında yer alan İstanbul’ da yaşanılabilecek bir afet durumunun akabinde oluşacak zararların sosyal, ekonomik ve finansal etkilerinin daha yıkıcı olacağı öngörülmektedir.
Hiçbir ülkede olası bir deprem sonrasında ülkede var olan; sağlık, itfaiye, arama-kurtarma gibi birimlerin tüm vatandaşlara aynı anda ulaşması ve hizmet vermesi mümkün değildir. Afetlerin ilk saatleri, özellikle 72 saat içerisinde, birey kendi başınadır. Bireyi kendi hazırlığı ve deprem öncesi edindiği kurtarıcı bilgiler hayatta tutacaktır.
Kimse Yok Mu Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği, “İstanbul Kalkınma Ajansı 2012 Afetlere Hazırlık Mali Destek Programı” kapsamında yürüteceği "Çok Geç Olmadan" adlı proje ile İstanbul'un tüm ilçelerini kapsamak üzere; Eylül 2013-Haziran 2014 tarihleri arasında deprem konusunda bilinçlendirme ve eğitim çalışmalarını sürdürecektir.
Proje yürütülürken kamu kurumları, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte hareket edilerek, bu çalışmaların tüm İstanbullulara ulaştırılması hedeflenmektedir.Proje etkinliklerinde;* Toplumsal farkındalık oluşturma çalışmaları kapsamında; deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrası yapılması gereken hazırlıkların anlatıldığı seminerler ve yapay deprem simülasyonu aktivitelerinin düzenlenmesi,* Bilgi ve beceri geliştirme çalışmaları kapsamında; temel afet eğitimleri, ilkyardım eğitimleri ve arama kurtarma eğitimlerinin düzenlenmesi planlanmaktadır.
Bu çalışmalar ile birlikte;
* Proje faaliyetlerinin İstanbul il sınırlarında yer alan 39 ilçeye ulaştırılması,* 5.000 kişinin farkındalık çalışmalarına katılarak; deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrası yapılması gereken uygulamalar ile ilgili temel afet bilgilendirme seminerlerine katılması ve öğrencilerin yapay deprem simülasyon aracı ile uygulamalı eğitimlere katılımlarının sağlanması,* Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İstanbul İl Müdürlüğü bünyesinde devlet korumasında olan 100 öğrenciye ulaşılarak, bu öğrencilerin temel afet bilgilendirme seminerine ve deprem tatbikatına katılımının sağlanması,* 200 kişinin ilk yardım eğitim kursuna katılması ve hem teorik hem de uygulamalı olarak arama- kurtarma eğitimlerine katılması,* Deprem konusunda bilinçlendirmeye yönelik hazırlanacak olan radyo kamu spotu yayınlarımız, bilboard, metro afiş, broşür gibi yazılı materyallerimiz ve projenin kurumsal web sitesinden duyurulması ile birlikte toplumsal farkındalık çalışmalarının gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.
Geleceğin eğitim sistemleri. Tahtasız, silgisiz, deftersiz, kalemsiz...
Uygulayarak yaşayarak öğrenme modelleri. Teknoloji eğitim anlayışımız kökten değiştiriyor...
ÖRGÜN EĞİTİM KURUMLARI
Osmanlı Devletinin askerî ve siyasî yönden gelişmesine paralel olarak, teşkilatında, bürokrasisinde ve kurumlarında da yeni yapılanmalar ve büyümeler olmuştur.
Her devlet, gücü, felsefesi, hedefleri ve ihtiyaçlarına göre sistemler oluşturur. Osmanlı Devletinde de bürokrasisinden, ordusundan, cemiyetine kadar, belli bir dünya görüşüne dayanan bir sistem vardır. Osmanlı kurumlarının, müslüman olmak kaydıyla, zekâ, kaabiliyet, çalışma ve liyakat vb. şartlarını taşıyan herkese açık olması ana kaidedendir. Biz bu yazımızda, Osmanlı örgün eğitim kurumlarını modernleşme (II. Mahmut 1808-1839) dönemine kadar ele almaya çalışacağız.
A- RESMİ ÖĞRETİM KURUMLARI:
Acemi Oğlanlar Ocağı:
I. Murad Han (1362-1389) döneminde sistemleşmeye başlayan Devşirme yöntemi Osmanlı Devletinin askerî ihtiyacını karşılamak üzere geliştirilmiş bir yöntemdir. Buna göre savaş esirlerinden veya Osmanlı Hristiyan tebasından seçilen çocuklar 3-8 sene Türk ailelerinin yanında hizmet edip yetiştikten sonra Acemi oğlanlar ocağına alınırlardı. Gelibolu'da ve İstanbul'da bulunan Acemi ocakları asker yetiştirirlerdi. Burada askerlik sanatını öğrenen acemiler ihtiyaca ve yeteneklerine göre diğer ocaklara gönderilirlerdi. Acemi ocağının sıkı bir disiplinin yanında belli görevlileri ve çalışma usulleri vardı. Osmanlı Kapıkulu ocaklarının ilk kademesini meydana getirmesi bakımından önemliydi.
Enderûn Mektebi:
II. Murad zamanında kurulup, zamanla çeşitli değişikliklere uğramakla beraber Osmanlı Devleti'nin son zamanlarına kadar (1909) varlığını sürdüren bir saray okuludur. Hristiyan ailelerden devşirilen çocukların zekî ve gösterişlileri saraya alınarak özel bir şekilde yetiştirilirlerdi.
Enderûn mektebine alınan çocuklara, Kur'an-ı Kerim, tefsir, hadis, kelâm gibi dini dersler, edebiyat, inşa (şiir) gramer, Arapça, Farsça gibi dil ve edebiyat dersleri ve matematik, coğrafya, mantık gibi müsbet dersler okutulurdu. Bir taraftan da Osmanlı saray geleneği, protokol kaideleri ve bürokratik işler öğretilirdi. Bunların yanında çeşitli sanat kollarında beceriler kazandırıldığı gibi sportif faaliyetlere de yer verilirdi.
İç oğlanı denilen Enderûn talebesi ortak bir kültürü özümseyerek, saray ve padişah hizmetlerinin yürütülmesini sağlarlar, böylece Osmanlı Devletinin sarayda, yönetimde, ordu ve bürokraside ihtiyaç duyulan kadrolarının bir kısmı bu şekilde yetiştirilmiş olurdu. Sarayda kademe kademe yükselerek sancakbeyi rütbesiyle taşrada görev alırlardı.
Burada bir iki hususa açıklık kazandırmak gerekiyor.
1. Osmanlı Devleti, kendinden önceki Türk devletlerine göre daha merkeziyetçi bir yapıya sahiptir. Bu sebepten dolayı kendi kurumlarından yetişmeyen kimselere görev vermemiştir. Bu durum, bazı çevreler tarafından Türkleri dışlamak şeklinde yorumlanarak konu yanlış bir yöne çekilmiştir.
2. Osmanlı Bürokrasisi sadece devşirmelerden ibaret değildir. Divan ve taşra teşkilatında da yükselme olup buralar genelde Türklerin hakim oldukları kurumlardır. Esasen Kanunî Devrinden itibaren Türk çocukları da Enderûn Mektebine alınmıştır.
3. Böylece Devşirme zamanla uzaklaşarak devletin mülkî ve idarî kimliğinden kadrolarının yetiştirildiği yüksek seviyeli bir okul haline gelmiştir.
Bürokrasinin kaynağı olması bakımından Divân-ı Hümâyûn'dan da biraz bahsetmemiz gerekecektir. Osmanlılarda Divan idarî ve hukukî bir meclis olmasının ötesinde bürokrasinin merkezi ve beyni idi. Devletin her türlü yazışmaları, Divân kararları, sicilleri, defterleri, malî kayıtları Divan'da tutulur ve saklanırdı. Bu sebepten dolayı Divan birçok büroların bulunduğu ve yüzlerce görevlinin çalıştığı bir kurum idi. Kâtiplik, usta-çıraklık ilişkisi içinde zamanla kazanılırdı. Divandan yetişen pek çok ünlü devlet adamı olduğu gibi ilim-edebiyat tarih vb. alanlarında yetişen Kâtip Çelebi, Gelibolu'lu Mustafa Ali, Feridun Ahmet Bey gibi şahsiyetlerde Divan'dan yetişmiş, zamanlarının önemli isimleridir. Böylece divan bürokrasinin yanında okul niteliği de kazanmıştır.
B- SİVİL ÖĞRETİM KURUMLARI
1. Sıbyan Mektepleri:
5-10 yaşlarındaki çocuklara okuma-yazma, bazı dinî bilgiler ve basit hesap işlemlerinin verildiği ilkokullardır. Hemen her mahallede bulunduğu için "Mahalle Mektepleri" veya taş bina olarak inşa edildiği için "Taşmektep" de denilen bu okullar örgün eğitimin ilk basamağını oluştururlardı. Okuma-yazmanın yanında ahlâkî terbiye verilmesi de amaçlanıyordu. Çocuğu şerden sakındırmak ve hayra sevketmek Osmanlı cemiyetinin eğitim felsefesiydi.
Sıbyan mekteplerinde bugünkü gibi sınıf, ders saati ve teneffüs ayarlaması yoktu. Sabahtan ikindiye kadar ders veriliyor, yalnız öğle paydosu yapılabiliyordu.
Okula başlama törenle yapılırdı. Öğretim hatim indirmekle tamamlanırdı. Bundan sonra isteyen medreseye, isteyen memuriyete (Divan kâtipliğine), isteyen de kaabiliyetine uygun bir zenaata girerdi.
Zamanla programında ve çalışmalarında değişiklikler yapılmakla beraber Sıbyan Mektepleri Cumhuriyet Dönemine kadar varlığını sürdürmüştür.
2. Medreseler:
İslâm dünyasında en yaygın ve en köklü eğitim kurumu olan medreseler, Anadolu Selçuklular'ında ve Osmanlı'larda diğer ülkelerden ayrılarak daha farklı bir gelişme göstermiştir.
İlk İslâm toplumlarında camilerin okul olarak kullanıldıklarını biliyoruz. 10. yüzyılda Türkistan şehrinde görülmeye başlayan medreseler ünlü Selçuklu veziri Nizam’ülmülk tarafından sistemli ve kalıcı hale getirilmiştir. Bir rivayete göre Sultan Alparslan Nişabur Camii’nin kapısında perişan kılıklı bir grup genç görünce, bunların kim olduklarını ve niçin böyle bir durumda bulunduklarını sormuş; “bunlar dünya zevki taşımayan ilim talebeleridir” cevabını alınca çok üzülmüş. Bunun üzerine Sultan Alparslan bunlara bir yurt inşa edilmesini ve maaş bağlanmasını emretmiştir. Bu şekilde kurulmaya başlayan Selçuklu medreseleri, eğitim-öğretim kadrosuna tahsil ve geçim sağlayan ilk teşkilatlı medrese olarak ortaya çıkmıştır. Bu rivayetin yanında İslâm dünyasındaki Şiî, Rafızî ve Batınî hareketlere karşı sistemli bir eğitim-öğretim yapılması Selçuklu siyasetinin temelini teşkil eder.
Vakıf kuruluşlar olarak sistemleşen medreseler Osmanlılarda da devletin güçlenmesine paralel olarak büyümüş ve gelişmiştir.
Medreseler seviye itibarıyla bugünün orta ve yüksek okullarına tekabül etmektedirler. Vakıf olduğu için öğrencilerin barınmasının yanında diğer ihtiyaçları da medreseden sağlanıyordu. Medreseler külliyenin bir parçasını teşkil ettiğinden öğrenciler hamamda temizleniyorlar, imaret (aşevi) den yemek yiyorlar, câmii de ibadet ediyorlar ve medresede öğrenim faaliyetlerine devam ediyorlardı. Bu yönleriyle bugünün kampüs ve öğrenci yurdu anlayışının temellerini kendi eğitim tarihimizde bulabiliyoruz.
Osmanlı medreseleri zamanla hiyerarşik bir düzenlemeye tabi tutulmuş, hocalarına verilen maaşlara ve ihtisas alanlarına göre derecelendirilmiştir. Yevmiye 20 Akçayla ders veren müderris en alt dereceden göreve başlar. Terfi ederek 500 Akçalık medreseye kadar yükselebilirdi. Süleymaniye medresesindeki: Darül-Hadis kürsüsü Osmanlı medreselerinin en yüksek (11. derece) derecesini ifade ediyordu. 500 Akça yevmiye alan müderrislere ya da mevleviyet denilen büyük şehirlerin kadılarına "Molla" deniyordu ki bugün ordinaryus karşılığındadır.
Kuruluş döneminde vezirlerin ilmiye (medrese)den gediklerini biliyoruz. Fatih Döneminden itibaren bürokratik kurumların gelişmesiyle ilmiye ile siyaset birbirlerinden ayrılmıştır.
Osmanlı medreseleri müezzin, imam-hatip ve vaiz gibi camii görevlilerini, mahalle mekteplerinin hocalarını, medresenin kendi kadrosunu, yargı kadrosunu yetiştirdiği gibi Divân-ı Hümayundaki Kazaskerler (Bugünkü M. Eğitim ve Adalet Bakanları) ve Şeyhülislâm gibi temsilcileri de hazırlıyorlardı. Bu yönleriyle çok fonksiyonlu idi. Ulemâ denilen medreseliler halk ve yönetim üzerinde önemli bir nüfuz, etki ve yere sahiptiler. Ayrıca toplumda entellektüel-aydın kadrosunun en üst tabakasını oluşturuyorlardı.
Medreselerin programını dört ana gruba ayırabiliriz:
1. Din ve Hukuk (Kur'an, tefsir, hadis, fıkıh, kelam...)
2. Dil ve Edebiyat (Arap, Fars dilleri, hitabet, şiir, gramer...)
3. Felsefe (Felsefe ve mantık)
4. Temel Bilimler (Tıp, Matematik, Geometri, Astronomi, Coğrafya) idi.
Bu derslerin verilişi zamanla ihtisaslaşmayı meydana getiriyor. Medrese öğrencilerinin en alt kademesine suhte (softa) ortaöğretim talebesi deniyordu. Daha sonrakilere danişmend (lisans talebesi) denilirdi. Muid (Asistan) müderris ile talebe arasındaki ilişkileri düzenler, hocanın derslerini müzakere yoluyla özetler veya tekrarlardı. Medrese eğitimi uzun süren meşakkatli bir işti.
Selçuklu ve Osmanlı medrese kadrosu sünnî İslâm itikadını temsil ettikleri gibi İslâm'ı rasyonel olarak ele aldıklarından tasavvuf geleneğinden bazen ayrılıyorlardı. Bu sebepten zaman zaman medrese tarikat çatışması da meydana geliyordu. Esasen medrese geleneği Tasavvufu İslâm'ın Kur'an ve Sünnet çizgisi içerisinde değerlendiriyor, bu ölçünün dışında kalan hareketleri benimsemiyordu.
Selçuklu ve Osmanlı medreselerinin diğerlerinden farklı bir gelişme gösterdiğini yukarıda belirtmiştik. Bu gelişme program ve ihtisaslaşma yönünden olduğu kadar fikir yönünden de ele alınmalıdır. Anadolu Selçuklu ve Osmanlı medreseleri hür düşünceyi ve bilimi birinci plâna yerleştirmiştir. Zengin vakıflar sayesinde maddi imkanları geniş olunca ve devlet yöneticilerinin de ilgilenmesi dolayısıyla İslâm dünyasının birçok şöhretli âlimi Selçuklu ve Osmanlı ülkesine gelerek bilgilerini ve fikirlerini yayma imkânı bulmuşlardır.
Kaynaklar:
1. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, TTK. Ank.1983
2. M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyim ve Terimleri Sözlüğü, C.2 M.E.B., İstanbul 1988
3. Osmanlı Ansiklopedisi, C.1, Ağaç Yayıncılık, İstanbul 1997
Alman Eğitim Sistemi ile ilgili değerlendirmeler. Eğitim sistemlerin Avrupa'nın bir çok ülkesinde farklılık göstermektedir. Bu ülkelerden birisi de Almanya. Sanayi ve Teknolojinin eğitim kurumları ile ilgili koordinasyonu dikkatimizi çekti. Almanya'da yapılan eğitim uygulamaları ve gelişmeleri takip etmek için bloğumuzu takip edin....
Yeni eğitim modellerinde üç boyutlu eğitim teknolojileri. Üç boyutlu eğitim modelleri gelişen teknolojiye bağlı olarak gelişmeye başladı. Siber sınıfların oluşturulması için Avrupa ve Dünyanın farklı yerlerinde araştırmalar devam ediyor. Özellikle eğitimde kullanılan üç boyutlu eğitim teknolojileri için gerekli alt yapıların oluşması elbetteki zaman alacaktır...
Öğrencilerin eğitim sistemi ile ilgili kısa film yayınlandı. Yayınlanan kısa filmde eğitim sisteminin ironik durumu gözler önüne serilmektedir.
Sınavların çokluğu, ders saatlerinin fazlalığı ve ikili eğitimle sabah 6 da yola çıkmak zorunda olan çocuklarımız. Eğitimle ilgili sorunların çözümü adına öğrenciler tarafından yapılan bu kısa film belki bazı şeyleri değiştirir.
Öğretmen atamalarına 29 Ocak- 4 Şubat 2014 tarihleri arasında 10.000 kontenjana 105 alanda 61.374 başvuru yapılmıştır. Başvuranlar arasından 9.470 öğretmenin ataması, puan üstünlüğüne göre 6 Şubat 2014 tarihinde sonuçlandırılmıştır.
Kontenjanların dağılımı, ülke genelinde öğretmen ihtiyacı bulunan eğitim kurumlarının alan ihtiyaçları dikkate alınmak ve dengeli öğretmen dağılımı esasına göre yapılmıştır. Atanan öğretmenlerimiz, 10 Şubat 2014 tarihinde görevlerine başlayacaklardır.
Atama sonuçları http://atama.meb.gov.tr adresinden öğrenilebilecektir.
İlk Atama Sonuçları İçin Tıklayınız
Açıktan - Kurumlar Arası Yeniden Atama Sonuçları İçin Tıklayınız
Milli Sporcu Atamaları İçin Tıklayınız
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)